7 Eylül 2010 Salı

Biliyor muydu?

Bu yazıyı onun için değil kendim için yazıyorum… İstedim aslında bir şeyler yazmak… Ama kelimelerin yetersiz kalacağını düşündüm… Kelimeler… Her biri cansız, herbiri tek ton… Birbiri ardına sıralanmış kelimeler… Oysa içimdeki, kalbimdeki, zihnimdeki, dudaklarımın ucundaki, hatta gözlerimdeki bile çok daha canlı, çok daha gerçek… Rengi var onların… Bazen siyahın tonları, bazen pembenin…

Sorgulamıyorum sadece ben… Gidip geliyorum sürekli… Suçlulukla şükür, mutlulukla keder, siyahla pembe arasında… Okuyorum sürekli… Kendime acı çektirmek istercesine, belki idrak edebilme çabasıyla… Atlamadan, ayırmadan… Her okuduğumda ağlıyorum…

Gülüyorum ben… Bazen bir fıkraya, bazen kızıma… Yalan değil… Hayat devam ediyor bizim için… Öfkeleniyorum, kızıyorum birilerine… Hiç öyle işte… Yetişmeyen bir işe ya da sol sinyali vermeden dönüş yapan esmer adama… Hayaller kuruyorum yine ve planlar yapıyorum önümüzdeki günler için heyecanla… Hem güzel haberler de aldım ben son günlerde… Dedim ya hayat devam ediyor…

Ama bir sızı var ki içimde geçmiyor… Bir düğüm ki boğazımda büyüdükçe büyüyor… Daha önce de olmuştu bu bana… Sel suları küçük Dila’yı koparıp götürdüğünde… Hala içim yanar resmini gördüğümde ya da adı geçtiğinde… Şimdi de o… Emindim oysa yüzünde gülücüklerle, hoplaya zıplaya çıkacağından… Pembeler içinde belki… O kocaman boncuk gözlerindeki ışığı gördüm ben daha önce… Bir kere yapmıştın ya… Şimdi o günlerden kalma bir kare bilgisayarımda, masa üstünde… Açıp açıp bakıyorum… Yanında ablası, nasıl da mutlu…

Sormak istemiyorum artık kendime… Kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir şeyi yaptı o küçük kız… Hiç duymadan kokusunu, o küçük ellerine bir kez olsun dokunmadan sevdim ben onu… Onun için gözyaşı döken diğerleri gibi… Biliyor muydu acaba giderken ne çok seveni olduğunu, ne çok insanın onun için dua ettiğini?.. Şimdi o karede olduğu gibi hatırlamak istiyorum onu ben…

Ah Nehir ahhh...

2 yorum:

tuğçeadaş dedi ki...

heh bi de zırladım tam oldu :(

ilal dedi ki...

yürekten katılıyorum....