27 Ağustos 2010 Cuma

Tatil detayları 4





Pazar döndük, Cuma tekrar yola çıktık… Birkaç günlük bir kaçamak için… Bu kez daha yukarılara, babanne ve dedenin yanına… Çocukluğumun, ilk gençliğimin yazlarını hatırlatan küçük bir siteye… Gün kısıtlı olunca uçakla gidip, geldik…

Bu kez dinlenebiliriz sandık… Malum, öyle yapabileceğiniz fazla bir şey yok… Hatta bir çok insanın sıkılacağı türden bir yer… Hani çocuklar ve yaşlıların tercih edeceği daha çok… Hem babanne ve dedeye de çok daha fazla alışık… E işler kolaylaşır bizim için… Yanılmışız… Anneye düşkünlük ve yabanilik burada da devam etti… Gitmek, sevdirmek bile istemedi kendini… Onlar şaşkın, ben rahat… Öyle gerim gerim gerinmek yerine, “Amannnn hangi çocuk açlıktan ölmüş”, “Canım ağlarsa ağlasın, çocuk bu ağlar ağlar susar”, “Aaa banane insanlardan, onlar kendi çocuklarına baksınlar” gibi cümleler teslim aldı zihnimi… Hem elindeki dondurma eridiği için krize giren, yine de doğru düzgün yalama konusunda ikna olmayan bir çocuğa ben ne yapabilirdim ki? Bu sadece basit bir örnek… Rahattım, ta ki dönüş yolculuğuna kadar… Anlatmıştım… Uçakta yaşattığı kabus yine beni özüme döndürdü…

Benim hayran olduğum koya hiç benzemiyor tabii buranın denizi… Ne etrafını saran yeşillikler var, ne de öyle duru… Bildiğiniz açık deniz… Sabahları normal, öğleden sonra dalgalı… Hem de bazen kocaman dalgalı… Üstelik burada kum yerine taş var… Ayakkabıyla bile basmak istemedi, hep kucağımızda arşınladı o yolu… Haklı da, taşın sıcağı kumunkine benzemiyor… Ayağınızda ayakkabı, terlik olsa bile, yanından, yöresinden teninize değdiğinde canınızı fena yakıyor… Annesinin kızı işte… O da durgun denizi seviyor… Ve de ayaklarına yumuşacık değecek kumu… Ama yine de sevdiği bir şey oldu… İskele… Üzerinde koşturup, merdivenlerinden inip çıkmaya bayıldı… Birkaç basamak yükseklikten denize atlamaya da… Neredeyse tapuladık biz o merdivenleri… Gelip, gidenleri izinle geçirecek kadar… Birde iki katlı evin salonundan, yatak odasına çıkan merdivenleri…

Sabahları yüzüp, iskeleden atladık, öğleden sonraları dev dalgalarla savaştık… Öğlen o içini çeke çeke uyurken yorgun düşüp, biz koca ağacın gölgesinde sayamayacağımız kadar çok midye dolma hüplettik… Akşam üstü sahil gezintileri yapıp, gece o uyurken kafamızı dinledik…

9 yorum:

Itır dedi ki...

eriyen dondurmaya ağıt ama bir türlü hızlı yalayıp bitirememek..gece gece nasıl güldüm anlatamam sana..arda'yı anlatıyorsun sanki..! ben koşullar mümkün olduğunda kase ve kaşıklı bir sunumla care buluyorum bu duruma :)

nohut oda dedi ki...

yaa onun mayosu nedır oyle..pıs sey:))

Sen Gelince dedi ki...

Itır benziyor diyorum ya hep bu çocuklar:) Ah koşullar elvermiyordu işte o sırada:(

Gülcan teşekkürler... Çok uzaklardan, kara gözlü bir kız ve annesinden kanatlanıp geldi bize o mayo:)))

Mutluanne dedi ki...

Galiba tüm çocuklarda genetik bu mızırdanmalar
resimlere bakınca bende istiyorumm tatil dedim
sevgiler

senem dedi ki...

tatil resimlerinin hepsi birbirinden güzel ve içaçıcı. ayrıntılara ise bayıldım. birçok yerde acaba neva ile beni mi anlatıyorsun diye düşündüm. çoook öperim cimcimeyi.

nehirineylemleri dedi ki...

Annesi fofolar çok çok güzel, çok beğendim:)

anne kaleminden dedi ki...

işte bizim için tatil gece ve öğlen uykularında gizli :)))

Güneş Akay dedi ki...

çok özlemişim :)

larcencielblog dedi ki...

Fotoğraflarına hayran hayran bakmaktan yazıyı okumayı unutuyorum biliyor musun? :)