8 Ekim 2010 Cuma

Biraz süslü, biraz geveze


Uzur süredir Nilsu’nun gelişimine ilişkin bir şey yazmadığımı fark ettim… Son bir kaç aydır “ay dönümü” de yalan oldu…

İki yaş gerçekten ilklerin yaşandığı bir dönüm noktasıymış onu gördüm bu süreçte… İnanılmaz bir ivme kazanan konuşma, tuvalet eğitimi, bir birey olarak kendini daha net hissettirme, büyük yatağa geçiş, kreş arayışları…

Özellikle konuşmanın beni çok şaşırttığını belirtmem gerek… Ne arada böyle bıcır bıcır konuşan bir çocuk oldu, ne ara hikayeler anlatmaya başladı hala atam çözebilmiş değilim… Özellikle kelime haznesi beni çok şaşırtıyor… Doğruyu söylemek gerekirse ben Nilsu’yu 2 buçuk- 3 yaşından önce doğru düzgün konuşmaz diye tahmin ediyordum… Akranları anlamsız heceler çıkardığında bizimki dut yemiş bülbül gibi bakıyordu sadece… Akranları ilk kelimeleri söylemeye başladığında bizimki anlamsız hece çıkartıp çıkartmama konusunda bile kararsızdı… Bilenler hatırlayacaktır… !7 aylıkken “anne” demişti de, ben de beni yok saymadığından emin olmuştum artık… Sonra birden bire çoğaldı kelimeler… Ama geçmedi bir türlü cümlelere… Sonra ne olduysa hızına yetişemez olduk… Hala bazı kelimelerin telaffuzunda sorunlar yaşasak da, Nilsu’nun en baştan beri kelimeleri çok anlaşılır, çok net, çok keskin oldu… Yani başkalarına derdini anlatmak için anne, baba gibi tercümanlar kullanmak zorunda kalmadı… Bunun hep farkındaydık ama son zamanlarda çevremizdeki insanlar da bunu sıkça dile getirmeye başladı…

Sevilmeyi çok seven ve sevgi göstermeyi iyi bilen bir çocuk… Sarılalım, öpelim, okşayalım istiyor hep… Kendisi de bol miktarda bize karşı aynı eylemlerde bulunuyor… Yani bir sabah yanağımı okşayan küçük bir el ile uyanıyorum… “Anne çok güzelsin” diye… Ara ara gün içinde de öpüp bunu tekrarlıyor… “Güzelim, hayatım, tatlım” diye hitap ediyor… Eğer özür dilemesi gereken bir durum varsa ya da belirli konularda benden bir şey isteyecekse “Anne” mutlaka “Annecim” oluyor… Her şeyi o kadar çabuk kapar oldu ki bazen yanlış kelimeler çıkacak ağzımdan diye korkuyorum… Hele trafikte… Öyle ki mağazada önüne çıkan kadına “Pardon, müsade edey misin” diyerek bizi şaşırtabiliyor… Ya da hapşırıp, “çok yaşa” dediğimizde “hep beraber” diyerek… Aslında bunların hiçbiri öğretilmiş değil… Sadece kaydediyor… Sonra bir gün “Hadi boya yapalım” dediğimde “Vazgeçtim” diyerek arkasını dönüyor… Vazgeçmek mi!!!

Hala çok insancıl… Kimsenin ağlamasına dayanamıyor… Hala hiçbir çocuğa şiddet uygulamıyor… Oyuncak paylaşımında da sanki oldukça yol kat ettik… Yine de akranlarıyla hala tam olarak oynamayı öğrendiğini söyleyemem… Büyük çocuklar hep daha cazip onun için… İdare edebiliyorlar çünkü… Her zaman söylüyorum oyuncak yerine aktivite varsa her şey harika oluyor… Yaklaşık 1 buçuk- 2 ay kadar önce bir arkadaşımızın evine gittik… Nilsu’dan 6 ay büyük bir oğulları var… Adım attığımız ilk andan itibaren Doruk’la pedallı arabanın kavgasını yapmaya başladılar… Doruk vermek istemedi, Nilsu binmek istedi derken küçük çapta bir kriz yaşandı… Bir ara Doruk Nilsu’yu indirmeyi başaramayınca hızla arkasından itip arabayı duvara toslattı… Nilsu sanırım çok korktu… “Aykadaş yanlış yaptı” cümlesi günlerce ağzından düşmedi… “Arkadaş yanlışlıkla yaptı mı” demek istedi, yoksa “arkadaş bana yanlış yaptı mı” bilemiyorum ama aynı iki çocuk araba ortadan kaldırıldığında çok daha güzel oynadılar, dans ettiler, hatta sohbet bile ettiler… Aslında belki de bu benim tanık olduğum ilk sohbetti…

Nilsu- Aaa bak ay çıkmış, yıldız çıkmış.
Doruk- Neyde ben görmüyoyum.
Nilsu- Bak şu kayşıda. Ay var, bi süyü yıldız var. Göydün mü?
Doruk- Hayıy, göymedim.
Nilsu- Bak evin yanında.
Doruk- Göydüm, ayı göydüm…

Sürekli gittiğimiz mekanları, geçtiğimiz yolları bu kadar iyi tanıması da beni şaşırtan şeylerin başında geliyor… Yola göre nereye gittiğimizi benden önce söylüyor… Yani yaz boyunca Ahlatlıbel’e sadece birkaç kez gitmiş olmamıza rağmen, İncek yoluna sapar sapmaz “Uçuytma uçuytma” diye sevinç çığlıkları atıyordu… Sadece bir kere iş yerime gitirdim ve sonra ne zaman önünden geçsek “Annenin işi” diye gösterdi… Geçenlerde sabah babannesine bırakırken yolda bir arkadaşımın ricası nedeniyle bir arka sokağa saptım ve anında bana “Anne neyeye gidiyosun” diye sordu…

Biz gündüz tuvalet işini yaz başından beri çözmüş durumdayız… Hiç sorun yaşamıyoruz diyebilirim… Sadece ishal olduğunda kakasını kiloduna küçücük kaçırmış olmasını saymazsak… Ama geceler hala bezliyiz… Başlarken gece gündüz diye başlamış ama gece olayı çok zorlayınca ve Nilsu tarafından inada bindirilince 1 hafta sonra gece bezlemeye başlamıştım… Gündüz böyle sorunsuz olmasına rağmen hala sabahları bezi dolu kalkıyor… Gece yatmadan önce içtiği 250 cc süt ve aralarda içilen su… Gece bir kez kaldırmam da yeterli olmadığı için zamana bırakmış durumdayım… Aslında bu gece olayı beni korkutmuştu, hala da korkutuyor…

İlginç bir takıntısı var Nilsu’nun… Bazı şeylerin benim canımı acıtacağını düşünüyor ve yapmamı istemiyor… Mesela yanında manikür yapmam gibi bir şey mümkün değil… “Yapma anne acıyor” diye ağlamaya başlıyor…

Pek çok kız çocuğu gibi makyaj malzemelerine, ojeye ve takılara çok düşkün… Ben hazırlanırken seyretmeye bayılıyor… Şimdilik sadece takılara izin var… Bazen bileziklerimi, kolyeleri takıp ayna karşısında kendi kendine rol kesiyor… Çocukların oje ve ruj kullanamayacağını anlatıyorum… Neyse ki anlıyor ve ısrarcı değil bu konuda… Ama yine de kucağımda otururken parmağıyla dudağımdaki ruju sıyırıp kendi dudağına sürmeye çalıştığına tanık oldum… Öte yandan dudağımda ruj varken onu öpmek istediğimde “Öpme rujun bozulur” diyerek beni şaşırtmışlığı da var… Oysa hiç böyle bir şey telaffuz etmedim yanında, umursamadım da… Öpmelere doyamadım ki…

Ve saçlar… Yeni takıntımız… O kadar çok düşkün ki saçlara, içim gidiyor bu hallerine… Sürekli kafasında elbise ya da benzeri bir şey… Sallıyor, ayna karşısına geçip dans ediyor… “Anne bak saçlarım uzadı”… Ama dilinde hep bu kelime, bıkmadan, usanmadan… Geçen Pazar küvette birlikte banyo yaparken, kafasını tepetaklak suya daldırdı ve önüne düşen bir tutam saç için “Anne bak saçım uzadı” dedi… Ara sıra saçlarımı oynuyor ve “Benim de uzasın” diyor…

Aslında buraya yazmak istediğim çok önemli bir konu daha vardı ama yazı benim iradem dışında sanki çok uzadı… Bunu ayrı bir post olarak ele almak daha doğru olacak…

12 yorum:

Burcu dedi ki...

Ben çok zevkle okuyordum keşke onu da bu posta yazsaydın Özlem. Bir de Dorukla olan aydede muhabbetini, sizdeyken balkonda da yapmamışlar mıydı? Nilsu aydedeyi pek seviyor sanırım Arda gibi...

Sen Gelince dedi ki...

Burcu o pek zevkle okunacak bir konu değil. En azından benim için pek zevkle yazılacak bir konu değil. Evet şimdi hatırladım. Nilsu gündüz bile ay dedeyi görüp gösterir bana. Bir keresinde ay dede akşam çıkar dedim baktım sonra net bir şekilde karşımda. Nasıl düzelteceğimi bilemedim:)

xxx dedi ki...

özlem, maşallah karabibere.. çok önceden hatırlıyorum konuşması ile ilgili biraz karamsardın, endişelenme bir konuşaçak pir konuşacak diyordum, bak olmuş.. zamanı gelince allahın izniyle hepsi herşeyi yapıyor. kafaya takmamak gerek. kocaman kucaklıyorum fıstığı..

Sermin dedi ki...

özlemci önceki postunu yeni okudum. o gün tlfa konuştuğumuzda bu kadar hasta olduğunuz bilmiyordum. çok geçmiş olsun.
yarın seni arayacağım. öpüyorum.

Eylm-Sdnz dedi ki...

ay öyle kaptırarak okudum ki ne ara bitti ya dedim..sanki benim kızı okudum..yahu bu çocuklar birbirlerini aynı..:)

larcencielblog dedi ki...

Doruk'la aydede muhabbetine bittim... allahım ne şeker bir sahnedir o kimbilir!

Ben de Çınar'ın 2,5-3 yaşından önce konuşabileceğini tahmin etmiyordum, ama şimdiden 2-3 kelimelik cümleler kuruyor bile! Dediğin gibi, 2 yaş muazzam bir dönüm noktasıymış! Ben şimdilik çok eğleniyorum, umarım "eğlenme bakış açımı" kaybetmem de terrible two dehlizlerine düşmeyiz :)

Öperim süslü bıcırığı!

Itır dedi ki...

Küçükken bebeklerimin yatak örtülerini kafama koyup, "bakın saçlarım ne kadar uzun" diye gezerdim...Bu eylem daha sonra, bir kaç yaş sonra, perde tüllerin altına girip, bir miktar kafaya oturtup geriye kavis verdirerek: "bakın gelin oldum ben" şeklinde gelişiyor, haberin ola!! Aslan kızı o şekerim! ;)

Mlke_Btkn dedi ki...

Nilsu süperr ;) favorim her zaman Nilsu :))
yerim ben onu, sakin böcük...

füsfüs dedi ki...

özlemcim aynen ben de keyifle okuyordum, daha da uzun olabilirmiş ama konu farklı diyorsun, bekleyelim bakalım. nilsu gerçekten çok farklı çok cimcime, tanışmak için sabırsızlanıyorum cidden. bir de sana mail atacağım birazdan, haberin olsun:))

e. t. dedi ki...

oğlumda her yerde ay dedesini takip edenlerden.
cidden çocukların dünyası bambaşka ve çoğu zaman çok şaşırtıcı, biz yeterince dikkat edip anlayabilirsek tabi ki.

e. t. dedi ki...

bu arada geçmiş olsun.
inşallah daha iyisinizdir.
Bizdede son günlerde hoşgeldin faranjit partisi var :(

Sibelbek dedi ki...

Özlem, kaçırmışım bu yazını. Ne kadar çok gelişme göstermiş Nilsu, tam cimcime, tam yemelik olmuş. Bu bücürlerin Seni seviyorum demesi ya da güzel olduğumuzu söylemesi gerçekten ne kadar güzel bir duygu. Tibet çoğu zaman bana sarılıp sarılıp seni çok seviyorum anne diyor. yüz ifadesi o kadar tatlı oluyor ki bunu söylerken, içim eriyor sanki...